Michal Kolesar
Paskalya’da bir kaç tavuk için yola çıktık. Bir kız arkadaşımız kümes girişindeki çalılıklarda saklanıyordu, kimlerin girip çıktığını gözetliyordu. Girişte bir sürü ölü tavuk vardı. Lukas dışarıda durdu ve ben içeri girdim. İçeride sadece sessizlik ve boşluk vardı. Bütün tavuklar bayram yaklaştığı için mezbahaya götürülmüştü. İki ya da üç gün geç kalmıştık.
Yıllardır bu tür eylemlerin nasıl olduğunu iyi bilir oldum. Kamyonlar tavukları getirip ekiplere teslim ediliyor, hayvanlar kapalı bölmelere tıkıştırılıyor. ekipler hayvanların kanatlarını ve bacaklarını kırıyor, ama önemli birşey değil bu, ne de olsa onlar tavuk.
Kafesler arasındaki kısımda yürüdüm ve onları gözlemledim. Bazıları burada kalacak. Susuz ve yemsiz.
Buldum onları. Bir kafesin köşeside sıkışmışlardı. Mezbahaya götürülenlerden olmamayı başarmışlardı, ama su ve yem olmadan ölmeye mahkûm edilmişlerdi.
Onları dışarı çıkardığımda korkuyla bağrıştılar. “Dayanın”, diyordum, “herşey yoluna girecek” diyordum onları rahatlatmak için.
“Eve gidiyoruz”.
**
Resimler:
http://michalkolesar.net/cpg/displayimage.php?album=72&pos=0
Haber:
http://directaction.info/news_may11b_17.htm